
Belgrad Ormanı içerisinde İOG'nin önceden hazırladığı parkurda bizim grubun dışında da onlarca kişi ellerinde haritalar koşturup duruyorlardı. Haritalarda 12 tane farklı nokta ve parkurun eşyükselti eğrileri ile iki boyuta indirgenmiş resmi yer alıyordu. Sadece izohipsler değil ama; haritalar gerçekten çok başarılıydı çünkü 1/10.000 ölçekte her türlü minik beton blok, kesilmiş ağaç kütükleri, yoldaki çukurlar ve elbette ki tepeler, vadilar, akarsular, patikalar işaretlenmişti. O kadar ki patikaların kalınlıklarından, yolların ne derece tâli ya da ana yol olduğu çok net okunabiliyordu.
Daha başından vazgeçesim gelmedi değil oyunun ilk dakikalarında. Ayaklarım ve psikolojim engebeli araziye, çamura, suya, dallara adapte olana kadar her zaman bir 10 dakika kadar süre geçer. O sürede caydım caydım; devam ettim mi kaptırıp gidiyorum.
Ekip olarak, bölünmeden 25 kişi birden yola koyulmamızın ardından, 2. noktadan sonra Sinan, Ülken, Derya ve ben bir ekip olduk. Aslında Mürü ile Ural da ekipteydi ama koşturarak devam etmeye ve bizden ayrılmaya karar vermelerinden sonra 4 kişi kaldık. İtiraf etmeliyim ki, bunun sebebi çocukların beni bırakmama vefalılığını göstermesi oldu. Ne bileyim ben böyle bir oyun olduğunu, sandım ki patikadan yürüye koşa gidicez. Ama gelin görün ki, ikinci hedeften sonra bizimkiler daha kısa olacağını farkederek dere tepe düz basıp gitmeye karar verince, teke gibi oradan oraya atlamaya çalışırken buldum kendimi. Hiç sevmediğim şeyler. Yani tanrı bizi 4 ayaklı yaratırdı oralarda gezmemizi isteseydi ama yaa..


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder