26 Mayıs 2010 Çarşamba

İlk Zirve Etkinliğim - Isparta Dedegöl (2.998 mt.)

Dağcılığın yükseklik korkusu olan biri için ne ifade edebileceğini öğrendiğim ilk ciddi faaliyerimi alnımın akıyla tamamlamış bulunuyorum. Sonnuç : korkunçtu..!!!!

Isparta'ya indiğimiz dakikadan itibaren içimi saran korku, yürüyüş öncesi iyice arttı. Korkuluğu olmayan merdivenlerden 2 metre dahi yükselemeyen ben, 3.000'lik zirveye çıkıyorum. Vay be..!!! Üstelik düz yolda düşmeleriyle ortalığa sakarlıkta nam salmış biri olarak, buna rağmen yani..

Neyse, Cumartesi sabah Eğirdir'e geçtikten sonra Zindan Mağarası yürüyüşü ile start verdik. Uzun bir mağaraydı. Ve elbette ki benden tam da beklendiği üzere, "mağaracılık mı yapsam ki.. ?!?" sorusunu sormam için yeterliydi..



Mağara sonrası Dedegül Dağı eteklerinde, 1.800 metredeki kamp alanımıza vardık ve çadır kurma merasiminden önce fındık büyüklüğündeki doluya yakalandık. Öyle böyle akşam üstünü ettik ve biraz dinlenip akşam yemeği faslına geçtik. Donarak.. Yemek sırasında beklerken hava en fazla 5 - 6 derece kadardı ve benim de üstümde sadece bir polar ve içlik vardı. Salak gibi bir Mayıs sonu faaliyetinde ne kadar üşünebileceğini düşünemezseniz böyle olur işte. İşin kötüsü 3.000 metrede nasıl donacağım gelince aklıma zirve yürüyüşüne katılmaktan da vazgeçmek üzereydim ki arkadaşlar destek oldular ekipman anlamında. Mont, eldiven ve bere yardımı ile her şey tamamdı.

Ertesi sabah 5'te uyanarak 6'da yürüyüşümüze başladık. İlk 2.000 inci metreden aşağı bakmak bile berbat ötesiydi. Kamp alanımız ve çadırlar giderek daha da küçülürken, hava soğumaya, yorgunluk belirtileri artmaya başladı.

İrtifa hastalığı denen bir şey varmış . İyi bahane. İnsanlarda çeşitli şekillerde kendini gösterebiliyormuş. Kimini daha asabi, kimini neşeli, kimini duygusal, kimini de sarhoş gibi bir kıvama sokan bu hastalıkla, yaptıklarınıza kılıf uydurabiliyorsunuz. (:

Zirve muhteşemdi. Tipi başladı, sis çöktü. 3.000 metrede yapayalnızmışız gibi, bulutların arasında, tanrı eğer gerçekten göğün yedi kat yukarısında kendine bir yer edinmişse, ona bir adım daha yakın.. Benim ilk zirvemdi ama öyle isterik bir "geldim geldim işte wooohoooo..!!! " sendromu yaşamadım. Belki Nepal'de farklı olur, bilemem. Görücez bakalım (:


Sürekli spor yapmamdan dolayı kondisyon problemi yaşamadım tırmanışta, pek çok kişiden de iyiydim. Ama iniş.. Facia!! İnemedim.. ): En arkada korkudan dizlerim titreyerek nal topladım. Ortalara doğru alıştıysam da, önceden korkudan bacaklarımı çok kastığım için quadriceps'lerim (nasıl bilimsel konuşuyorum tanrımmm!!) ve dizlerim fazlasıyla yoruldu. Ama orada kalacak hâlim de yok ya.. Devam Arzu..


Zirveyi tamamlayıp kamp alanına varmanın mutluluğu bambaşka bir şeymiş. Hele ki inişten sonra düz yola girmek.. İstanbul, İzmir, evim, işim, güzel dümdüz yeryüzü.. Ne büyük nimet....!!

Yemekler yendi, çadırlar toplandı ve dönüş yolu... Yorgunluğun üstüne tuz biber eken bir baş ağrısı... İrtifadan olurmuş bu. Yüksek irtifada basınç ve oksijen değişiminden kaynaklanan bu baş ağrısını da yolda bulduğumuz ağrıkesiciler ile hallettikten sonra uyuklayarak geçen bir dönüş yolculuğu ve İstanbul..

Neydi zorum ki ?! Her ne idiyse yine onunla zorum var çünkü en kısa zamanda tekrar gitmek istiyorum. Belki Aladağlar-trans aktivitesine, ya da yakın tarihte her ne olursa..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder